20 Kasım 2006 Pazartesi


"Öylece kalmıştık kalabalık ortasında, kocaman yalnızlıktık...
konuşma yok... bakışlarımız herşeyi anlatmaya yeterli fazlasıyla.
Eskiden ne çok konuşurduk..ne oldu birden?
Sorular cevaplar.. sonra bitmeyen kavga...
her zamankinden daha sağır eden biçimde..
bir gün merhaba ile başladı hoşçakal demekle bitti...
iki kelimeye sığan koskoca günler öylece devam etti.." 

20 Eylül 2006 Çarşamba

Dün gece  Kültürel yayın yapan bir derginin Yahoo grubundan gelen e-maillere bakıyordum. Haziran 2004 ünden beri 700 e yakın e-mail.Hikayeler , yaşama bakış,yaşamın anlamını anlatan yazılar... Bunların çoğuda alıntılar.Bu e-mailleri yollayanların yazıları falan değil açıkçası. Bende forum niteliğinde sanıp üye olmuştum ama herkes bir başkasının yazısını alıp yollamış. "Ben bir yazı yazdım..Düşüncelerimi paylaşmak istiyorum" diyen birini görmedim.

Yazıların çoğu Can dündar'a ait ( ve bir kaç yazar daha var ) ve tüm yazıları e-mail olarak, değişik kişiler tarafından tekrar tekrar yollanmış olması. Bu sadece bu gruba has bir şey değil diğer sitelerde de bu mevcut. Bu gruba üye olanlar öğretmen, memur, sanatçı vs..  gibi üniveriste bitirdiği belli olan okumaya meraklı insanların oluşturduğu kitle.

Vahim olarak görüp sorduğum soru şu: "Sizin hiç mi hayatınız yok.Sizin hayatınızı Can Dündar mı yazıyor?"

Karşınızda ki insana, "benimde bir hayatım var anlatabilirim. Sabah mutlu şekilde uyandım.İşe giderken herkese günaydın dedim..ama herkes asık suratlıydı.Tam umutsuzluğa düşmüşken biri bana gülümsedi ve mutlu oldum".. Bunu yazın en azından başlangıç olsun sizin için. Daha sonra nedenlerini yazarsınız. Çok daha sonra belki hikayeler çıkarırsnız.Ama bunu yapamazsınız, gerek yok yazmaya "Nasıl olsa Can Dündar yazar bizim için. O bizim düşüncelerimizi en şekilde yazan romantik adam".

Aşk nedir? Sevgi nedir? Dostluk nedir? Paylaşmak nedir? Hepsinin cevabı Can Dündar'da. Peki siz hiç mi aşık olmadınız? Sevgiyi hiç mi tatmadınız? Hiç mi dost olmadınız şimdiye kadar? Paylaşma mutluluğunuzu hiç mi yaşamadınız? ..bunları yazmaya değer bulmadınız mı? Utandınız , çekindiniz, anlatamadınız... bu zor değil aslında.Ama gerek yok ki yazarı var. O yazar bizim için nasılsa. Aşk işte bu. Aşkın tarifi....Can Dündar yazsa tersini  "Aşk yoktur, sevgide yoktur ,dostluğa hiç inanmayın,paylaşmayın" derse onuda mı kabul edip benimseyeceksiniz. Size sorulduğunda "dostluk nedir?" diye, sizde "Can Dündar diyor ki, sen ağladığında,onun gözünden de yaşlar gelmeliymiş." diyemi cevap vereceksiniz..

Can Dündar okuyucusuyum bende. Ama bu Can Dündar'ı iliklerime kadar benimsemiş olmam anlamına gelmiyor. Onun yazı tarzı ve hayatı, o küçük farkedemedimiz detayları algılayış açısı dolaysıyla  önemsediğim bir yazar.  

Benim kısaca vurgulamak istediğim, internet ortamına girip bu alıntıları yaparlarken kendi düşüncelerini de birkaç satır da olsa yansıtabilmek olmalı.Yazmıyor yada yazamıyorsanız,şunu yapın.. Can Dündar'ı gerçekten anlıyorsanız, onun yazılarını uygulamaya geçirin hayata. Diyorsa ki "Olsun varsın! Paylaşırım." ..paylaşın..  diyorsa ki "Olsun varsın! Yinede koşulsuz Severim." sevin öyleyse..

10 Eylül 2006 Pazar

Cuma günü Bursaya düğüne gittim. En sevdiğim iki dostum hayatlarını birleştiriyordu.. Nikah masasında da didişmelerini unutmayacağım..Sonsuz mutluklar burdan..
Sonra dostlarımla doyasıya çay içtim.. Konuşacak çok şey vardı onlarla. Beni sordular "ne zaman evleniyorsun" diye... Farkındaydılar neyi çok istediğimi. "Artık geride kaldı" diyordum "şimdi biraz mutluyum sonra daha çok multu olacağım..Çok yakında"...ve ayrılma vakti geldi çattı gece İstanbulun yolunu tuttum, yoğun düşünceler içinde... ay ışığı denize yansıyordu... "yanımda olsaydın" dedim... ve hiç bu kadar mutlu olmamıştım uzun zamandır... İkinci baharı yaşamaya başlıyorum sanki..


Gamze gamze bir gülüver şimdi
Beni göğsüne alıver şimdi
Mevsimi geçti susadım aşka
Benimle bir bütün oluver şimdi

İkinci Bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden,dilimden sakınır,saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

Şiirler şarkılar söyleyerek
Mehtabı birlikte seyrederek
Benimle bir rüya kuruver şimdi

İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden dilimden sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

Sezen Aksu



"Clementine tekrar gosterilsin kampanyasi" varmış..burdan can-ı gönülden katıldığımı belirtmek istiyorum..
Çocukluk günlerimi hatırlayınca hem öyküsüyle hem müziğiyle hep aklımda kalmış, cumartesi sabahları beni ekrana kilitleyen Clementine adlı çizgi film..benim yaşımdakilerin müptelası olduğu, çocukları spastik yerine koymayan, tekrar yayınlanırsa izlemek isteyeceğim çizgi filmin yeni neslinde görmesini çok isterim..

29 Ağustos 2006 Salı

Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar.

İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder

birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.

Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan

içi içine sığmaz artık ve anlar ki, su'ya aşık olmuştur.

İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar,

"Sırf senin hatırın için ey su" diye...

Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı

birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki,

çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur.

Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba

"Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar.

Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek,

alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.

Çiçek, suya "Seni seviyorum der. Su, "Ben de seni

seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek

yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der.

Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler...

Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz

etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der.

Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der

ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek

artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin.

Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler

çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine...

Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla

başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben,

gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum

karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır

nedir sorun diye...Doktor gelir ve muayene eder

çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu

ümitsiz artık elimizden birşey gelmez."

Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık

nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir

bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum...

Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der.

Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece

"Seni seviyorum" demek yetmemektedir...

Photoshop Magazin dergisinin Ocak 2008 kapağı. Aradan on yıl geçmiş. O güne kadar Deviantart dışında resim yüklemiyordum. Photoshop Maga...